202003.30
0

Corona Virüsü (COVID-19)’nün Borçlar Hukuku Yönünden İncelenmesi Ve Mücbir Sebep Olarak Kabul Edilip Edilemeyeceğine İlişkin Değerlendirme

by in Makale

Corona Virüs Nedir?

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan COVID-19 virüsü, tam anlamıyla bir global tehdit haline gelmiş ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından PANDEMİ yani tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalık olarak nitelendirilmiştir.

Dünya çapında yayılan salgın ve bu kapsamda alınması gereken acil durum önlemlerinin etkileri günlük hayat üzerinde giderek artan bir yoğunlukla görülmektedir. Salgının beklenmedik ve hızlı ilerleye etkisi göz önüne alındığında, taraflar arasında borç doğuran ilişkilerde olası gecikme veya ifa güçlüğü durumları karşısında mücbir sebep maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususu bu makalede değerlendirilme konusu yapılacaktır.

Sözleşmelerin İfa İmkânsızlığı Nedir?

Her sözleşmenin temel amacı kuşkusuz tarafların karşılıklı yükümlülüklerini yerine getirmesidir. Hukukun genel ilkelerinden olan “pacta sunt servanda” ilkesi anlamında, tarafların baştan ortak iradeleriyle kararlaştırdıkları sözleşme kapsamındaki yükümlülükleri değişen koşullardan etkilenmemesidir.

Ancak taraflar ”pacta sunt servanda” ilkesine rağmen; kendi kontrolleri dışında gelişen bazı şartlar nedeniyle yükümlülüklerini yerine getiremeyebilirler. Bu durumda, gerekli şartların sağlanması halinde, belirtilen bu durumdan ifası etkilenen taraf ”ifa imkansızlığı” hükümlerine dayanabilecektir.

İfa imkânsızlığı, Türk Borçlar Kanunu’nun  136, 137 ve 138. maddelerinde düzenlenmişlerdir.

a. Genel Olarak İfa İmkânsızlığı

TBK madde 136 uyarınca; sözleşme kapsamındaki tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesi borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borçlu o yükümlülüklerini yerine getirmekten kurtulur. Bununla birlikte borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.

Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre tarafların kontrolü dışında gelişen imkansızlığın objetif veya subjektif olması yargılama sürecinde dikkate alınmamalıdır. İmkânsızlığa konu durumların tarafların kontrolü dışında gelişip gelişmediği belirlenmesi gereken asıl noktadır.

aa.Geçiçi İfa İmkansızlığı

Bir borcun kararlaştırılan zamanda ifasının önünde kesin bir engel olmakla birlikte, ifanın daha sonraki bir zamanda mümkün hale gelebilecek olması durumuna “geçici imkânsızlık” denilmektedir.

Geçici imkânsızlık hallerinde, kural olarak TBK 112 ve 136 anlamında bir imkânsızlık değil, halen ifası mümkün bir edimin yerine getirilmesinde gecikme, yani temerrüt söz konusudur. Sözü edilen hallerde, borcun sözleşmenin gerektirdiği zamanda ifa edilmesi belli bir olgu tarafından engellenmekle birlikte, zamanla bu engel ortadan kalkmakta ve borç ifa edilebilir hale gelmektedir.

Yukarıda değinildiği gibi, kural olarak temerrüt hükümlerine (TBK 117 vd.) tâbi olan geçici imkânsızlık halinde borçlunun ifa yükümü ertelenir; imkânsızlık var olduğu sürece borcun aynen ifası talep edilemez. Geçici imkânsızlık doğuran engel ortadan kalktıktan sonra alacaklı aynen ifayı talep edebileceği gibi, borçlu da borcu aynen ifa ederek yükümlülüğünü yerine getirmiş olur.

Tarafların sorumlu olmadığı sebeplerle meydana gelen geçici imkânsızlıkta, mütemerrit durumda olan borçlu, temerrüdün ancak kusura bağlı olmayan sonuçlarıyla karşı karşıya kalır.

b. Kısmi İfa İmkânsızlığı

TBK madde 137 uyarınca; borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur.

Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmedeki tüm yükümlülükler feshedilir.

Alacaklının kısmi ifaya razı olduğu durumlarda, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.

c. Sözleşmenin Koşullarının Uyarlanması ve Feshi

TBK.m.138 hükümleri ”aşırı ifa güçlüğü” kenar başlığı altında, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bazı durumların sözleşmenin uyarlanması veya sonra erdirilmesi nedeni oluşturacağını düzenlemiştir.

Bu şartlar şunlardır:

Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalı.

Bu durum borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkmış olmalı

Dürüstlük ilkesi kapsamında borcun ifası, borçlu için dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede güçleşmiş olmalı

Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalı

Söz konusu hüküm borçlu için iki farklı çözüm yolu sunmaktadır. Bunlar, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması veya sözleşmenin feshidir. İsviçre ve Türk hukuklarında sorunun çözümü için dayanılan genel prensip, dürüstlük kuralı (MK. m.2) olmuştur. Sözleşmenin kurulmasından sonra değişen durumda, sözleşme şartlarına göre borcun ifasının talep edilmesi dürüstlük kuralına aykırı düştüğü takdirde, borçlu sözleşmenin ya yeni şartlara göre ayarlanmasını veya sona ermesini isteyebilir. İşte TBK.138 hükümlerindeki düzenleme, esasen öğretide kabul edilmiş ve uygulamada büyük ölçüde benimsenmiş olan bu teori ve görüşlerin kanuna geçirilmesinden ibarettir.

İfa imkansızlığı hükümleri çoğunlukla bir mücbir sebep halinin veya bazı önem arz eden durumlarda ekonomik koşulların değişmesinin borcun ifasını imkansız kılacağı durumlarda uygulanır.

Mücbir Sebep Nedir?

Mücbir sebep kavramı kanunumuzda tanımlanmamıştır. Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1190 E. ve 2018/1259 K. numaralı kararında mücbir sebep aşağıdaki gibi tanımlamıştır ve salgın hastalıkların da mücbir sebep kapsamında kaldığının altını çizmiştir;

“Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017,s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

Covid-19 Mücbir Sebep Kapsamında Mıdır? Mücbir Sebebin Ticari Hayata Etkisi Nelerdir?

Yerleşik Yargıtay içtihatları göz önüne alındığında dünya çapında görülen ve pandemi etkisi yaratan COVID-19′ un”mücbir sebep” kapsamı altına girdiği düşünülmektedir.  Yani borçlu tarafın ifası Covid-19 nedeniyle imkansız kılınması halinde mücbir sebepten ötürü bu borçlarından sorumlu tutulamayacaktır.  Nitekim, Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından 2003 yılında yayınlanan örnek mücbir sebep maddesinde de salgın hastalıkların bir mücbir sebep hali olarak sözleşmelere eklenmesi tavsiye edilmektedir.

Yukarıda incelediğimiz üzere, TBK’nın 136/1 maddesine göre, borcun ifası, mücbir sebep nedeniyle imkansızlaşırsa, borç sona erer ve borçlu borcundan kurtulur. Bu nedenle COVID-19 nedeniyle ilan edilen pandemi, mücbir sebep olduğu kabul edildiğinde birçok hukuki ilişkiyi etkileyebilecektir. Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu bu husus hakkında covid-19’un mücbir sebep olduğunu, zararla fiil arasındaki iliyet bağını kestiğini bu nedenle borçlunun doğan zarardan sorumlu tutulmayacağını ifade etmiştir.

Ancak salgın hastalıkların ifayı imkansız kılmaması halinde mücbir sebepten söz edilemeyecek olup şartların sağlanması halinde ifa güçlüğü gündeme gelebiliecektir. Yukarıda açıkladığımız üzere somut olayda covid-19 ifayı imkansızlaştırmıyor ancak ifa güçlüğüne neden oluyorsa borçlu TBK 138’deki seçimlik haklarından birini kullanabilmektedir.

Günümüz itibariyle covid-19’un mücbir sebep oluşturduğuna dair bir Yargıtay kararı olmamasına rağmen ülkemizin resmi makamları aldığı kararlarla covid-19’un mücbir sebep başlığı altına girdiğini ifade etmektedirler. Nitekim 24.03.2020 tarihinde Hazine Ve Maliye Bakanlığı çıkarttığı genel tebliğle vergi süreçlerini mücbir sebep hükümlerinden faydalandırmış ve vergi borçlarını 6 ay ötelemiştir.  Bununla beraber, Yargıtay’ın mevcut kararlarına konu olan domuz gribi, kuş gribi gibi diğer salgın hastalıklara kıyasla koronavirüsün dünya çapında daha öngörülemez bir hızla yayıldığını kabul etmek gerekir.

Covid-19 İfa İmkansızlığı Mı Yoksa İfa Güçlüğü Mü Teşkil Etmektedir?

Covid-19 pandemisi özellikle Çin, İran ve İtalya gibi salgından büyük ölçüde etkilenen ülkelerle ticari ilişkiler içinde olan firmalar ve şahıslar açısından mücbir sebep olarak değerlendirilmesi mümkün olabilir. Ancak, yukarıda yer verildiği üzere, Yargıtay mücbir sebep değerlendirmesi yaparken somut olay bazında karar vermekte, olayın koşulları ve taraflar arasındaki sözleşmenin hükümleri Yargıtay’ın değerlendirmesini büyük ölçüde şekillendirmektedir.

Covid-19’un etkilerinin mücbir sebep oluşturacak boyutlara ulaşmadığı değerlendirildiği takdirde, TBK’nın 138. maddesi kapsamında mahkemeden uyarlama talep edilmesinin mümkün olup olmayacağının değerlendirilmesi de ticari ilişkilerin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için başvurulabilecek opsiyonlardan biri olabilecektir.

Tüm senaryoları örneklerle açıklamak gerekirse aşırı ifa güçlüğünden başlayabiliriz. Örneğin bir otel turizm sezonunun hareketli geçeği beklentisiyle bir şirketten malzeme sipariş ediyor. Ancak idari makamların covid-19 kapsamında aldığı tedbirler neticesinde turizim sektörünün ağır yara alacağı hususu netleşiyor. Kanımızca burda idari makamlarca verilen bir karar ve bunun ortaya çıkardığı sonuçlar var. Dolayısıyla hukuki imkansızlık olduğu değerlendirilmeli ve borçlunun TBK 138. maddesinden yararlanması gerektiği kanısındayız.

İfa imkansızlığını ise kreş örneği üzerinden açıklayabiliriz. Bir veli çocuğunu kreşe kaydettiriyor, sözleşmede vaadedilen eğitim süresi 9 ay ancak covid-19 nedeniyle alınan tedbirler kapsamında kreş kapatılıyor. Kreşlerin bahar döneminde kapalı kalacağını, gelecek sezon açılacağını ve küçüğün gelecek sene kreşe gidemeyecek yaşta olduğunu varsaydığımız takdirde somut olayda ifa imkansızlığı doğacaktır. Çünkü karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde bir taraf elinde olmayan nedenlerle borcunu yerine getiremeyecek bu da ifa imkansızlığını doğuracaktır.

Sonuç

Özetle mücbir sebepten anlaşılması gereken; bir ticari ilişkide tarafların üstlendikleri edimlerin ifasının, tarafların iradesi dışında ve mutlak öngörülemez sebeplerle objektif bir biçimde imkânsız hale gelmesidir.  Tarafların hangisinin bu olaydan ne kadar etkilendiğinin tespiti her münferit olay titizlikle irdelendiğinde ortaya çıkabilmektedir.

Covid-19’un tüm dünyanın gündeminde olmakla beraber oldukça yeni bir mesele olması ve henüz buna ilişkin verilmiş bir yargı kararı olmaması nedeniyle mevcut durumda sözleşmesel ilişkilere etkisini öngörmek ve mücbir sebep olarak değerlendirip değerlendirilemeyeceğine dair net bir yorum yapmak şu aşamada mümkün değildir. Ancak kanımızca 21. yüzyılda eşi benzeri görülmemiş bu durumun mücbir sebep kapsamında olduğu bu nedenle somut olaya göre ifa imkansızlığı, kısmi ifa imkansızlığı yada geçici ifa imkansızlığı kurumuna başvurulabileceği ve mücbir sebep kapsamına girmeyen somut olaylar içinde aşırı ifa güçlüğü teşkil edeceğinden uyarlama talep edilebileceği, uyarlama işlem temelini onaramaz ise sürekli edimli sözleşmelerde fesih talep edilebileceği açıktır.

Av. Elvan Kakıcı Şimşek

Av. Enes Eren Çetinkaya